31 Aralık 2017 Pazar

BU SEFER DE Mİ ENDYMİON DEĞİL, ZEUS BEYCİĞİM!

selene endymion ile ilgili görsel sonucu
Merhabalar değerli okur. Nasılsınız, afiyettesiniz inşallah. Görüşmeyeli pek çok şey oldu tabi hepimizin hayatında, gerçi anlatmaya ve okumaya değer bir şeyler olmadıkça yollarımızın kesişmediğini de hepimiz biliyoruz ya neyse. Bu meselede sizlere Yunan mitolojisindeki ay tanrıçası Selene ve büyük aşkı Endymion'un hikayesini anlatıcam. İsmim dolayısıyla pek sevdiğim bi hikayedir. Ayıptır söylemesi ilişki durumu da hiç de öyle tanrıçavari değil, yazının çıkış noktası da bu. Ha küçük bir not : bu mesele biraz mizahi, biraz da ciddiyetsiz olacak. blogumuzun çizgisinin bir adım dışına çıkmış diyebileceğimiz türden yani. Yeni bir şey deniyorum yazım açısından oysaki içimdeki drama kraliçesinin içkisine ilaç atıp uyuttuğum zamanlarda böyle dalgacı bir                    insanımdır. Neyse efendim lafı fazla dolandırmadan meseleye geçelim.


Selene Yunan mitolojisinde ay tanrıçasıdır, gerçi sonraları Artemis figürü tarafından pabucu Olimpos' a atıldığından pek çok kişi Selene' i  bilmez. Selene ve Endymion' un hikayesine her yerden kolaylıkla ulaşabilirsiniz, ben de zaten size biz ölümlüler cephesinde geçen ve gerçekçi olan alternatif hikayeyi anlatıcam. Böyle vay efendim unicornların çektiği gümüş savaş arabasıyla Ay'ı taşımalar, efendime söyleyeyim aşkından ölümsüz olmayı kabul edip bir de mağarada sonsuza kadar gündüzleri uyuyup, gece kadınının gelmesini bekleyen bir Endymion yok bu hikayede. Bunlar biraz şova kaçıyor. Bizim Selen' imiz gayet sıradan akbilli makbilli düz kadın. Unicorn da neymiş, biraz ciddiyet lütfen. Bizim hatun anca "Ayy, atlar çok asil hayvanlar!" diyip hayvana kont muamelesi yapıyo. Sorsan en son küçükken hayvanat bahçesinde görmüş. Endymion da ıı şey nasıl söylesem ki.. Yok o ya valla yok, unicornlar kadar yok hem de. Ama bi Engin var bizim kızın sevdiceği o olur mu? Ayol siz de bir alemsiniz, gerçekçi bir alternatif dedik ya baştan. Ha yeri gelmişken mekan da Angara. Olimpos olmasını beklemiyordunuz herhalde vallahi darılırım. Velhasıl kelam bu hikaye Olimpos aşıklarının biz ölümlüleri teğet geçen paralel evreninin ürünüdür.



Selen, yirmili yaşlarının sonunda, ailesiyle küçük dünyasından  burnunu çıkarmadan yaşayan bekar bir kadın. Son bir kaç senedir gerek aile baskılarına dayanamadığından gerek biyolojik saati işlerken o yerinde saydığından aşk peşinde koşan düşük bütçeli bir afrodittir. Mahalledeki en güzel kadındır, bir bakan dönüp bir daha bakar o derece. Bir akıllı bir zeki CEO olacak kadın... dermişim. Ay yok anacım baş kahraman diye hiç torpil geçemicem öyle bir numarası yok Selen' in. Düz kadın işte, eli yüzü düzgün, kara kuru çiroz gibi bir hatun. CEO falan da hikaye, bizim mahalledeki kuaför Aysel ablanın yanında çırak,elinden de iş gelse bari ama yok sekiz senedir kalfalığa yükselemedi. Anneciği Huriye hanım teyzenin hatırına bir şey demiyorlar, başkası olsa ilk günden kapının önüne koyarlardı. Bunun bir sevgilisi var, Engin. Evlerden ırak! İçkisi, kumarı, üç kağıdı her bir şeyi var. Tip desen o da yok. Adamın güldüğü yerde kuraklık başlıyor, çiçekler soluyor, kuşlar göç ediyor. Öyle gudubet öyle meymenetsiz. Ama işte napsın bizim deli kız kaptırmış gönlünü, e gönül bu ota da konar Engin' e de. Selen le Engin' in mazisinden bahsedecek olursak yaklaşık bir aydır konuşuyorlar.Yani öyle eskilerin kullandığı anlamda değil, baya baya Tinder' da  match olup konuşmaya başladılar. Selen sonunda hayatımın aşkını buldum moduna girip ilişkilerinin birinci ve ikinci beş yıllık kalkınma programını yapıp, çocuklarına isimler de düşündü haliyle. Kızın adı Ümmüsu, erkeğin adı Çükütay , Ümmüsu’ dan üç yaş büyük. Selen’in kafasından çıkan hayal baloncuğunu patlatıp devam edecek olursak üç dört haftalık bir konuşmanın ardından Engin, Selen’ e bi şeyler içmeyi teklif eder ve Tunalı’ da buluşmaya karar verirler. Selen Aysel ablasına gelin topuzunu yaptırıp, uzun beyaz bir elbise giyerek niyetinin ciddi olduğunun 800 metreden anlaşılacağından emin olduktan sonra evden çıkar. Engin ise serçe parmağıyla gözünün çapağını alıp, beyaz pantolonunu ve yavşak ayakkabısını öhöm şey loaferlerini giyip Doğan’ ına atlar. Her ikisinde de birbirlerini ilk gördüklerinde nasıl bir tepkiyle karşılaşacakları konusunda endişeleri vardır. Şöyle ki Tinder’a yükledikleri fotoğraflara gerçekte pek benzemiyorlar. Öyle pasaport fotoğrafı ve gerçek hal arasındaki gibi bir fark da değil, şöyle söyleyeyim allahına kadar photoshoplu, sürrealist fotoğrafları ile realist halleri.
Selen telaştan erkenden gelip, sözleştikleri kafede oturup beyaz Doğanlı prensini bekler de bekler. Veee işte ilk karşılaşma.. Hani Esra Erol’ da paravan açıldığında talibini beğenmeyip kapat kapat diye bağıran bir adam vardı ya, işte şu an mood o, temsili de değil. Gelin Selen’ in iç sesine kulak verelim:



Yok ya o değil dimi, değildir canım fotoğraflarda çam yarması gibi herif bu bildiğin üçgen peynir. Kızım bakma suratına belli etme kendini, aha menü, hah al onu kapat yüzünü. Bir yere otursun sonra çaktırmadan kaçarsın. Süper plan , ay allam nolur görmesin ya .
“Selam ben Engin, sen de Selen olmalısın.”
Hayy ben bunla buluşmaya karar veren aklımı klozete atıp üstüne sifon çekeyim. Acaba yok kardeşim birine benzetmişsin diye çıkışsam yer mi diye düşünürken uzun süre sessiz kalmış olmalıyım ki ellerini yüzümün önünde sallayıp:
 “ Güzelim, bu kadar etkilenmeni beklemiyordum, Engin ben Engin.”
Biri 911’i arayabilir mi, zira birazdan bayılıciim “ Öhöm , evet benim” diyip elimi uzattım “ Memnun oldum, Selen ben”
Sadece bir kaç saatliğine ölmek mümkün olsaydı ne güzel olurdu dimi, böylece allan zübüğüne katlanmak zorunda kalmazdım.”Şekerim sen neandertal de kalmışsın ama” da diyemiyosun ki öyle pat diye , terbiyeni takınacağın tuttu senin de ha Selen. Yaklaşık bir saat süren zulmün aman şey muhabbetin ardından o soru geldi.
-Buradan kalkınca bana gidelim mi, çok güzel kahve yaparım
+Ehe, ay yok hiç zahmet etme içtik zaten
-Film falan da izleriz hem

+Yok ben eve geçeyim, yapmam gereken işler var
-İşler bekler sen gel yine de
+Ehehe akşam ezanından sonra balkabağına dönüşüyorum ben
-Yaa güzelim gel işte takılırız biraz, amma naz yaptın
+Ulan ne laf anlamaz şey çıktın, babam bacaklarımı kırar geç vakitte eve dönersem illa söyleteceksin
-Sen…. ailenle mi yaşıyorsun hala. Yani bu yaşta , hem de sana karışabiliyorlar .Hımmm, e oldu o zaman tanıştığımıza çok sevindim Selen kardeş, allaha emanet ol , tutmayayayım ben seni hem işlerin varmış zaten..
Yok artık inanmıyorum, ulen bu kadar etkili bir yöntem olduğunu bilseydim daha önceden söylerdim, adama bak ayakları kıçına vura vura kaçtı. Ohh be, yılışık heriften kurtuldum sonunda. Ay hesabı da kitledi, aman neyse ona biraz daha maruz kalacağıma öderim nedir yani aç mıyız açıkta mıyız. Hocam, hesap..

Evet değerli okur, bir meselenin daha sonuna geldik naçizane bir uyarıyla meseleyi sonlandırıyorum: Kadın kardeşlerime dev hizmet uzak durulması gereken erkek türlerini açıklıyorum:

1- Yaralı ceylanlar. Ilerleyen zamanlarda ıssız adama dönüşme potansiyelleri oldukça yüksektir.
2- Ben aşka inanmıyorumcular. İşler ciddiye bindiğinde ‘takılıyoruz işte yeaa aşk zaten hormonal bi şey’ diyip sıyrılanlar.
3- Bağlanmaktan korkuyorumcular. Ne kendilerine ne hayatlarındaki insana güven duyamayışlarına bu şekilde açıklık getirdiklerine inanırlar.
4- Dar paça kot - air max erkekleri. Bağlanmaktan korkuyorumcularla aşka inanmıyorumcular arasında bir ara türdür. Onlar için hayat Monday? Party. Tuesday? Party … Şeklindedir.
5- Ve son olarak homo enginiuslar, namı diğer kekolar. Aman bulaşmayın, şayet size tebelleş olurlarsa ailenizle yaşadığınızı ya da kadınlardan hoşlandığınızı söyleyin onlar topuklarlar.



Daha çok türler var tabi ama en belirginleri bunlar tanıdıklarım arasında. Hepsi böyle değil elbette istisnalar küçük bir dilimi oluşturuyor o ayrı. Genelleme yapmak riskli tabi bu gibi konularda. O yüzden şunu hatırlamakta fayda var: bütün genellemeler yanlıştır, bu bile. Ama sırf bu yüzden aşk peşinde koşmaktan vazgeçecek miyiz? NO WAY! O istisnalar buraya gelecek! Aşkla kalın..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder