20 Şubat 2016 Cumartesi

GERÇEK BİR ENTELEKTÜEL:ALINTILARLA UMBERTO ECO

Hemen herkesin "Gülün Adı" romanı vesilesiyle aşina olduğu akademisyen, gazeteci, göstergebilimci Umberto Eco dün akşam saatlerinde yaşamını yitirdi. Peki kimdir Eco:


5 Ocak 1932'de İtalya'da küçük bir kasaba olan Alessandria'da dünyaya geldi. Babasının savaşa çağrılması üzerine annesiyle birlikte Piedmontese dağlarının eteğinde küçük bir kasabaya yerleştiler. Faşistlerle partizanların siyasi erk mücadelesini heyecanlı ama dingin bir ruhla izledi. Bu savaş sürecinde Eco' nun düşünce yapısı şekillenmeye başladı. Bir bakıma "Foucault Sarkacı" kitabının altyapısı oluştu denilebilir.

Hukukçu olmasını isteyen babasına karşılık Eco, hukuk eğitimini yarıda bırakarak Torino Üniversitesi'nde Ortaçağ Felsefesi ve Edebiyatı eğitimi aldı. Katolik eğitimiyle büyüyen Eco,doktorasından sonraki yıllarda dini inanç sistemini sorguladı ve dinin varlığını inkar ederek Roma Katolik Kilisesinden ayrılmaya karar verdi.1954 - 1959 yılları arasında ünlü yazar, Milan'da, İtalyan devlet televizyonuRAI'de kültürel programlara editörlük yapmaya başladı. Bu editörlük deneyimi Eco'ya, medyanın gözüyle modern kültürün eleştirisini yapma fırsatı verdi. Askerliğinin ardından RAI' deki işini kaybetti. Bu olay onun edebi kariyerinin yükselişe geçtiği yıllara denk geldiğinden kimi yayınevlerinde,dergi ve gazetelerde editörlük ve köşe yazarlığı yaptı.

1980 yılında "Gülün Adı" romanını yayınladı. Bu onun en ünlü romanı olsa da, O bu durum için: "Bugüne kadar 6 roman yazdım ve son 5 tanesi daha güzel ama herkes hep Gülün Adı'ndan bahsediyor. Bense bundan nefret ediyorum, bir nevi lanet haline geldi. Yeni bir kitabım çıktığında bile Gülün Adı'nın satışları artıyor" demişti.

İlerleyen yıllarda pek çok roman ve akademik kitaplar kaleme aldı. Foucault Sarkacı, Prag Mezarlığı, Beş Ahlak Yazısı, Somon Balığının Yolculuğu ve daha pek çokları. Alıntılara geçmeden önce pek çoklarınca edebi dilinin ağır olduğu öne sürülen yazarın buna verdiği karşılığı paylaşmak istiyorum.

"İnsanlar bana hep, 'Bu kadar zor okunan romanlarınız nasıl oluyor da bu kadar başarılı oluyor?' diye soruyor. Ben ise bu soruya güceniyorum. Bu, bir kadında 'Nasıl oluyor da erkekler seninle ilgileniyor?' diye sormaya benziyor"


1-Gerçeklik düşten daha iyidir. Bir şey gerçekse gerçektir,senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur. (Foucault Sarkacı)

2-Oysa şimdi, dünyanın zararsız bir bilmece olduğunu, ardında bir gerçek varmış gibi onu açıklamaya kalkışma çılgınlığımızın onu korkunçlaştırdığına inanıyorum.(Foucault Sarkacı)


3-Bir tuzaktan korkuyorsan, kendin kur tuzağı. Böylece tuzağa düşenler, senin denetimin altına girer. (Foucault Sarkacı)



4-Bizi tedirgin eden de bu. Sorumlulukta payımız olduğunu keşfetmek, ama bunu kendimize itiraf edememek. ( Beş Ahlak Yazısı)



5-Entelektüeller yabanıl hoşgörüsüzlükle savaşamazlar, çünkü düşünceden yoksun katışıksız hayvanilik karşısında düşünce silahsız kalır. ( Beş Ahlak Yazısı)


6-Entelektüel işlevi yerine getirmeye karar vermek ahlaksal bir seçimdir, tıpkı cerrahın bir yaşamı kurtarmak için canlı eti kesme kararı almasının ahlaksal bir seçim olduğu gibi. Ama cerrah, ne kesme işlemini gerçekleştirdiğinde acıma duygusuna kapılmalıdır, ne de cerrahi müdahaleyi sürdürmenin bir işe yaramayacağını gördüğü için açtığı yeri kapadığında. ( Beş Ahlak Yazısı)


7- Hoşgörüsüzlük, her tür öğretiden önce vardır. Bu açıdan hoşgörüsüzlük biyolojik köklere sahiptir, çoğu zaman yüzeysel duygu-heyecan tepkilerine dayanır ? bizden farklı olan insanlara tahammül edemeyiz: Derilerinin rengi farklı olduğu için, anlamadığımız bir dili konuştukları için, kurbağa, köpek, maymun, domuz, sarımsak yedikleri için, dövme yaptırdıkları için... ( Beş Ahlak Yazısı) 




8-Ama öteki öyle değilmiş. Bir kere çok çirkinmiş ve dünyalılar, çirkin olanın aynı zamanda kötü olduğunu düşünürmüş. (Cecünün Yer Cüceleri) 




9- Belki de insanları sevenlerin görevi, onları gerçeklere güldürmektir; gerçeği güldürmektir; çünkü biricik gerçek, gerçeğe duyulan çılgınca tutkudan kendimizi kurtarmayı öğrenmektir. (Gülün Adı)


10-Ne çok zaman geçti, neler neler oldu! Ne çok sınadı Tanrı bizi! (Gülün Adı)




11-Ama bazı şeyler yürekle sezilir.
     Bırak yüreğin konuşsun; yüzleri sorguya çek,
     dilleri dinleme...(Gülün Adı)



12-İnsanoğlunun çoğu kez çarpık olan usunun dokunmadığı doğanın görünümü ne güzeldi. (Gülün Adı)


13-...kötülüğün nerede yattığını ve nasıl göründüğünü bilmeliyim; bir gün onu tanıyabilmek ve başkalarına da onu tanımayı öğretebilmek için.(Gülün Adı)



14- İyiyi istemekle kötüyü istemek arasında küçük bir adım vardır; çünkü söz konusu olan hep aynı isteği yönlendirmektir...(Gülün Adı)





15- Ulbertino söze karıştı: "Yaşamını tehlikeye attığını biliyor musun?"

"Olsun," diye yanıtladı Michele, "ruhumu tehlikeye atmaktan iyidir." (Gülün Adı)



16- İnsan gereğinden çok konuşarak da, gereğinden çok susarak da günah işleyebilir... (Gülün Adı)


17- İyi bir sorgucunun ilk görevi, önce kendisine içtenlikli gibi görünenlerden kuşkulanmaktır..(Gülün Adı)

18- "Gülmenin kötü olan yanı nedir?" "Gülmek korkuyu öldürür ve korku olmadan inanç olmaz. Şeytan korkusu yoksa, Tanrıya ihtiyaç kalmaz." (Gülün Adı)



19- Devlet bunların mallarına el koyuyor ve bunu mahalle papazlarının maaşlarını onlara layık biçimde ödemek için yapacağını söylüyor ama bu kurumların mal varlıklarını bir araya koyarsan kraliyetin verdiği çeklerin on hatta yüz katı eder ve hükümet bu paraları sıradan insanların işine yaramayacak halk okullarına ya da gettolara kaldırım taşı döşemeye kullanacak! Ve bütün bunlar 'özgür devlette özgür kilise' deyişiyle pazarlanacak ama burada görevini kötüye kullanma özgürlüğü sadece devlete tanınmış olacak. Gerçek özgürlük, insanın Tanrı'nın yasasına göre hareket edebilme özgürlüğü, cenneti ya da cehennemi hak edebilme özgürlüğüdür. Oysa şimdi özgürlük deyince en çok hoşuna giden inanç ve görüşü seçebilme özgürlüğü anlaşılıyor; zaten bunların birbirlerinden farkları yok - devlet için senin mason, Hıristiyan, Yahudi ya da Osmanlı Sultanı hayranı olmanın hiç önemi yok. Bu durumda insan Gerçek'i umursamaz oluyor." (Prag Mezarlığı)


20- Değişmezlikle hayatı izah etmeye çalışan ZENON ile herşeyin değiştiğinin ve hareketin savunucusu HERAKLITOS arasındaki zıtlık bilinir. Halk isyanı sırasında Zenon'un katılmakla kalmayıp isimleri ispiyonlamamak için dilini ısırarak koparması ile Heraklitos'un halkı küçümseyerek eylemlilikten uzak kalması, HAYATIN İRONİSİ'dir (Günlük Yaşamdan Sanata)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder