29 Ocak 2016 Cuma

" Neden hep kötü ile daha kötü arasında seçimlerimiz?" Bohem Serseri: Charles Bukowski

Sizlere geçenlerde okumuş olduğum bir Bukowski klasiğinden bahsetmek istiyorum bu meselede. Ekmek Arası. Tıpkı diğer kitaplarında olduğu gibi bu eserinde de bol miktarda otobiyografik unsur bulunuyor. Yazar, kendini okura tüm çıplaklığıyla sergilemekten çekinmemiş ve bunu oldukça sade ama insanı tokat yemişcesine sarsan bi üslupla yapmayı başarmış. Kitabı mükemmel kılan şey ise otobiyografik olmasından ziyade bir anti-kahramanın berbat hayatını konu almasıdır. Meseleye henüz başlamadan şuraya bir Tom Waits şarkısı kondurmak istiyorum. Bukowksiyle iyi gider. Rakı balık gibi desem yeridir. Hangisinin ne zaman rakı olup adam çarpacağı belli olmasa da bu şekilde okunması tavsiye edilir.








"İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. Onlardan uzak olmak istiyordum. Gidecek yerim yoktu ama. İntihar? Tanrım, çaba gerektiriyordu. Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi." [sf. 134 (arka kapak)]

Kitabın ana karakter Henry Chinaski, Bukowski' nin birkaç romanında daha kullandığı, ki bunlar otobiyografik romanlardır, uyumsuz anti kahramanıdır. Kendini 'kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek' gibi değil ' sinekleri cezbeden bir bok parçası' olarak gören Henry, çocukluğundan başlayarak çevreye bir yabancılık duyar hep. Bana kalırsa bu yalnızca mizacından değil, daha çok kötü bir aile yaşantısı sonucunda içine kapanmasından kaynaklanır. Babası tarafından sürekli olarak aşağılanan, dayak yiyen Henry küçük yaşlardan itibaren babasından haklı olarak nefret eder. Kitapta bu nefreti ve öfkeyi sıklıkla dile getirir.

"Güneşin bile babama ait olduğunu, onun evinin üstünde parladığı için benim güneşe hakkım olmadığını hissediyordum. Günlerinden farksızdım, ona ait olan bir şeydim."
"Ondan nefret etmiyordum. İnanılmazdı sadece, tek isteğim ondan uzak olmaktı."
"... Hiçbir şey söylemedim. Çünkü nefret ediyorsan yalvarmazsın."

Okula başlamasıyla işler daha da karmaşık hale gelir Henry için. Okulda üst sınıflardan sürekli dayak yer, onun için dayak her yerdedir. İnsanlar onun için katlanılması gereken mahluklardır yalnızca. Nefret duygusunu babasıyla tanıyan Henry, okula başlamasıyla bu nefreti tüm insanlığa duymaya başlar.
"Yaşıtlarımla arkadaşlık kurmaya yuvada başlamıştım. Tuhaftılar, gülüyor, konuşuyor, mutlu görünüyorlardı. Onlardan hoşlanmamıştım "
Mahalledeki çocuklarla oynaması yasaktır, sadece oyunlarını izleyebiliyordu gizlice. Bu yüzden de diğer çocuklar onu sürekli aşağılardı ancak yaşı ilerledikçe vücudu da onu hor gören insanları ürkütecek kadar irileşti. Ve o da gücün tadını aldı, farkına varmasa da babasına benzemeye başladı. Artık nefret edilen sert biri olmaktı tek amacı. Gerçekleştirebildiği tek amacı da budur yazık ki..
Liseyi babasının uygun gördüğü zengin çocuklarının okuduğu bir okulda okur. Spor arabalı yakışıklı çocuklar, sürekli gülen aptal ama harikulade güzel kızlar vardır okulda. İyi giyimli, sağlıklı ve bakımlıdır tüm öğrenciler. Onunsa hayal edilemeyecek kadar berbat, her tarafı sivilceli bir vücudu vardır. Ve ailesi varlıklı olmaktan çok uzaktır. Daha ne kadar kötü olabilir ki dedikçe yeni sorunlar baş gösteriyordu. Oysa kendini adayacağı yeni bir uğraş bulmuştu kendine. Yazı yazmaya başlamıştı.
"Baron hakkında yazarken kendimi iyi hissediyordum. Birine ihtiyaç duyuyordu insan. Etrafında öyle biri yoksa onu sen yaratmak zorundaydın, olması gerektiği gibi birini yaratırdın. İnsanın kendini aldatması, hile yapması gibi bir şey değildi bu. Aksini yapmak, etrafında baron gibi biri olmadan yaşamak kendini aldatmak olurdu."
Tuhaf bir şekilde okuma tutkusu yazı yazmaya başladıktan sonra ortaya çıkar. Her gün kütüphaneye gidip çılgınca kitap okur ve bu dönemde kelimelerin gücünü keşfeder.
"Sözler cansız değildiler, insanın beyninde mırıldanan şeylerdi sözler. Onları okuyup sihrine varabilirsen acı çekmeden yaşayabiliyordun, başına ne gelirse gelsin ümidini yitirmeden."
Lise yıllarının sona ermesiyle birlikte bir belirsizlikle karşı karşıya kalır. Ya üniversiteye gidip kendisini dehşete düşüren bi yaşam tarzına sahip olacaktı ya  da..

"Önümde uzanan yolu görebiliyordum. Yoksuldum ve yoksul kalacaktım. Para  değildi özellikle istediğim. Bilmiyodum ne istediğimi. Hayır, biliyordum. Saklanabileceğim, saklanıp hiçbir şey yapmak zorunda  kalmayacağım bir yer istiyordum. Bir şey olma düşüncesi beni korkutmakla kalmıyor, hasta ediyordu. ...Bulaşıkçılık yapmayı, küçük odamda içki içip sızmayı yeğlerdim."

"Aileyi al, içine biraz tanrı ve vatan karıştır, günde on saat çalışacağın işi de kat, işte buydu gerekli olan."
Geçici işlerde çalışıp çoğunlukla da  işsiz gezdiği bir yazdan sonra babasının çenesini kapamak için gazetecilik okumaya karar verir. Bir gün derse geç kalmasıyla o efsanevi diyalog gerçekleşir.
" +  Bay Chinaski, bir düğüne ya da cenazeye yarım saat geç kalır mıydınız?
-  Hayır.
+  Neden, lütfen açıklayın?
-  Benim cenazem söz konusu ise zamanında orda olmam gerekir. Düğün benim düğünümse zaten cenazem demektir. "
Üniversitede Becker adında genç bir yazarla tanışır. Bu yazma tutkusunu yeniden ateşlese de onun kadar iyi yazamaz ve içten içe onu kıskanır. Bu kıskançlık onu yıpratır ve tabi arkadaşlıklarını da. Neyse ki Becker farklı bir gençtir ve bunun aralarını bozmasına izin vermez.
"İnsana bir fırsat tanınması yeterliydi. Birileri fırsatların kime tanınacağını denetliyordu sürekli."


Sonunda iyi bir arkadaşa sahip olmuştur bu bedbaht adam ancak Becker orduya katılmıştır ve ikinci dünya savaşı patlak verir. Kitap Becker ı otobüs terminaline bırakmasının ardından sona erer.
"Ne boktandı her sey. Ailen ergenlik çağını denetleyip üstüne başına işiyordu. Kendi başına hayata atılmaya hazır olduğunda ise diğerleri seni bir üniformaya sokup ölüme yollamak istiyorlardı."

Berbat geçen bir çocukluk ve ilk gençlik yılları. Masum bi çocuğun sevgisizlikle büyümesi ve bunun yüzünden de pislik bir adam olup çıkması. Sonra da mükemmel kitaplar yazması.
Bu hikayenin kahramanı bize Henry Chinaski olarak tanıtılsa da, Henry Charles Bukowski' den başkası değildir. Bu kitap, meselenin başında da belirttiğim gibi Bukowski nin ailesine, çocukluğuna, lise yıllarına vesaireye dairdir...
" Neden hep kötü ile daha kötü arasında seçimlerimiz?"
" Ne memnunum ne de mahzun, olanlar bir şeylerin devamıydı sadece."
" +  Her şeye isyan ediyorsun. Hayatla nasıl baş edeceksin?
-  Bilmiyorum. Yoruldum bile. "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder