25 Kasım 2015 Çarşamba

GÜLHANE PARKI'NDA CEVİZ AĞACI OLMAK


Canım Okur,
Her şiirin olduğu gibi Ceviz Ağacı şiirinin de bir hikayesi var. Bu yaprak yaprak dökülen mevsimde ruhumun kulaklarına çalan nefis şarkısı beni yeniden sizlerle bir hikayede buluşturmaya yetti. Hikayenin bir zahir olan kısmı bir de tahayyül ettiğim kısmı var. 



"Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda"


Nazım Hikmet, bir gün sevgilisi ile Gülhane Parkı'nda buluşmak üzere anlaşmış. Vakit geldiğinde yer belirtmediklerinden parkın en heybetli ceviz ağacının altında beklemeye koyulmuş. Koyulmuş koyulmasına da sevdiceği ortalıklarda yok. Vaziyet iyiye işaret etmediği o an gözüne devriye gezen polisler ilişmiş ve başlamış bir hışımla ceviz ağacına tırmanmaya.


"Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında"

Hava çoktan kararmış; Nazım ağacın tepesinden -zamanlama bu ya- sevgilisinin, o hengamenin ortasına adım adım ilerlediğini görmüş. Ancak polisler gibi kadın da Nazım'ı fark edememiş, saatlerce beklemesine rağmen umudunu kesip oradan ayrılmış ve akabinde Nazım o dönemki olaylardan mütevellit yurtdışına kaçınca bir daha hiç görüşememişler.


Ağacın tepesinde sevdiceği aşağıda beklerken Nazım ceketinin cebinden kalem ve kağıt çıkararak şu şiiri yazar:

"Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında."

 
Bu her ne kadar insanın içine dokunan bir hikaye olsa da gerçekle ne kadar ilişkisi vardır tartışılır. Çünkü araştırmalarıma rağmen ne sevdiği kadın hakkında ne de Nazım'ın İstanbul'da olduğu süreçte mevzuya dair somut bilgi edinebildim. Bana bu noktada başka bir kapı aralayan yıllar öncesinden okuduğum yazıyoruz ama hayırlısı kitlesinin müdavimi Elif Şafak'ın Mahrem kitabı oldu. Kitaptaki bir ifadeyi anımsamamla hikayeyi yorumlama şeklim birden değişti:
 "Gördüğü her şeyi cevizlerinin kabuklarına resmedermiş ceviz ağacı. Kimse bu ağacın altında sevişmek istemezmiş bu yüzden."

Anadolunun çoğu kesimlerinde ceviz ağacının mahremiyeti simgelediği kabul edilir. Nazım "ceviz ağacı" nı şiirde sadece bir imge olarak kullanmadı aynı zamanda onunla gelenekselleşme eksenine yayılmış aşkın tabularını yıkmak istedi. Zannediyorum ki tırmandığı ağaç engelleri aşmış, fikriyatı ve duyguları hür Türkiye, beklediği kadın güzel günler, etrafta dört gezen polisler bunlara imkan tanımayan statüko, İstanbul sürgünde burnunda tüten İstanbul, Gülhane Parkı ise herkesin aşina olduğu ve bu yeniliğe başlanması gereken yer olarak vurgulandı. Ceviz ağacının yaprakları ve dalları aslında Nazım'ın heceleri idi. Ve bir cümle olamadan kendisi yaşama veda etti.
Bizler arkasından güzel türküler tutturmak için biraz geç kaldık. Şarkılar, varsa ona ait, dinlesek, buluşuruz. Belki.
Adrese gerek var mı?
 
 

 https://youtu.be/CnyXsk2vWWI 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder