6 Mart 2017 Pazartesi

Huzursuz Edici Bir Adam: Cesare Pavese






"Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak.
Bir ayıba son verir gibi olacak,
Belirmesini görür gibi
Aynada ölü bir yüzün,
Dinler gibi dudakları kapalı bir ağzı.
O derin burgaca ineceğiz sessizce."




Bir adam düşünün kısacık yaşamına yedi roman,bir öykü kitabı,bir şiir, bir deneme kitabı sığdırmış Öylesine yalnız ki bazı geceler 'kendini yalnız bırakmamak için aynanın karşısında oturmuş'. Bedbaht bir adam, kadınlardan yana yüzü hiç gülmemiş.
İntihar saplantısının ölüm korkusuyla beslendiği ve her mutluluğun bir acıyla sonlanacağına inanan, iç sesler ve iç hesaplaşmalar tarafından bir türlü rahat bırakılmayan ve her türlü kısıtlamaya başkaldıran muhalif bir kişilik. Gerçek bir karamsar, yaşamı tam bir trajedi.
Hayranı Tezer Özlü' nün deyimiyle, 'Bu kahrolası yeryüzünün büyük yalnızı'
Huzursuz edici bir adam:
Cesare Pavese.


" Ama bütün deliler, bütün serseriler, bütün caniler bir zamanlar çocuktular, senin gibi oynamışlardı, gelecekte onları güzel bir şeyin beklediğine inanmışlardı. Daha hepimiz üç yaşındayken, yedi yaşındayken, başımıza daha hiçbir şey gelmemişken, her şeyi sinirlerimize ve kalplerimizde uyurken"

9 Eylül 1908' de Torino yakınlarında, Santo Stefano Belbo köyünde yaşama uğraşı başlar. Küçük yaşta babasını kaybetmesiyle aile geçim sıkıntısı içine düşer ve çiftliklerini satmak zorunda kalır. O çok sevdiği kırlardan uzak kalması ilk şiirlerine ve en başarılı romanı olan Ay ve Şenlik Ateşlerine esin kaynağı olur.

“Böylece çok uzun bir süre, içinde doğmamış olduğum bu köyü dünyanın tümü sandım ben. Şimdi dünyayı gerçekten gördükten ve bir sürü küçük köyden oluştuğunu öğrendikten sonra, çocukluğumda pek de yanılmamış olduğumu anlıyorum"

                                              pavesenin intiharı ile ilgili görsel sonucu


Torino Üniversitesi'nde edebiyat eğitimi alır. Okulu bitirmesinin ardından edebiyat ve dil dersleri vermeye başlar. Bu dönemde La Cultura dergisinde yazıları yayınlanmaya başlar. Daha sonra bir arkadaşının kurduğu Einaudi dergisinde çalışmaya başlayan Pavese, 1935 yılında anti-faşist çalışmaları yüzünden bir sene hapis yatar. Ve bu esaret sürecinin ardından edebi kariyeri gerçek anlamda başlar.

"Önceleri, iktidar ideolojilere hizmet ederdi; şimdi, ideolojiler iktidara hizmet ediyor."

"Ölçünün iyilik, kötülük değil de; kurnazlık, budalalık, olduğu siyasal hayatta en aşağılık oyunları bile izin verilmesinin nedeni şu olmalı: siyasal kurumlar ölmedikleri için herhangi bir tanrı karşısında da sorumlu değildirler. Bireysel ahlakın tek nedeni ise bir gün öleceğimizi ve ondan sonra ne olacağını bilmememizdir "

1936 da Çalışmak Yorar adlı şiir kitabını yayınlar. Bu kitabı özel kılan nedenlerden biri de kimi şiirlerinde kullandığı 'kısık sesli kız' imgesidir çünkü bu imge onun ilk aşk acısını simgeler.

" Aramızdaki aşk hikayesi çarpıcı olaylardan değil, en ince sezgilerle dolu iç yaşantılardan oluşuyor. Şiir de öyle olmalı. Ama dayanılmaz bir acı bu."

İsminin duyulmasını sağlayan ilk romanı Senin Köylerin 1941 yılında yayınlanır. Bu eser, İtalyan sinemasını da etkileyen yeni - gerçekçilik akımının öncülerinden sayılır.
Yaşamı 20. yüzyılın ilk yarısında geçen Pavese, iki dünya savaşı görmüş olmanın buhranını yaşamaktadır. Bir aydın olarak topluma yol göstermek onun acılarını hafifletmek ister ancak elinden bir şey gelmemesinin acısını duyar. Bunun üzerine 1947 de siyasi bir eleştiri niteliğinde olan Yoldaş'ı yayınlar.

"Savaş  bir gün biterse kendimize şunu sormalıyız: Peki ya ölüleri ne yapacağız? Neden öldüler? İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi de sorumlu kılıyor. Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç bir fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş cesedine borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir iç savaştır. Her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümün hesabını sorar.”
             
                                           
                                            cesare pavese ile ilgili görsel sonucu

Susan Sontag, “Kadınlar ve ölüm, Pavese’ yi hep aynnı huzursuzluk ve kötümserlik havasıyla büyülemiştir. Çünkü her iki durumda da Pavese’ nin başlıca sorunu, bunlara yeterli olup olamayacağı düşüncesiydi.”  der.

Pavese, günlüklerinde bir dönem kadın düşmanı olduğunu itiraf eder. İlerleyen yıllarda da okuyucuyu bu düşünceye sevk edecek yazımları olmuştur ki bunlar pek çokları tarafından yazara karşı bir antipati oluşturmuştur. Ancak ben yazarın kadınlara yaklaşımını farklı yorumluyorum. Pavese aslında bir kadın düşmanı değil. Kadınları “kabullendiği tüm gerçeklere rağmen” çocukça bir teslimiyetle sevmiş, fakat yine aynı gerçekler yüzünden defalarca hayal kırıklığına uğratılmıştır.

“Bir kadının aşkından değil, aşk -herhangi bir aşk-  bizi olanca çıplaklığımız, mutsuzluğumuz, incinebilirliğimiz, hiçliğimiz içinde gösterdiği için de öldürür kendini insan.”

1948-1949 yılları için hayatının en mutlu yılları olduğunu yazar. Hem kariyerinin zirvesindedir hem de feci halde aşıktır. Öncelikle kariyerinden bahsedecek olursam iki yıl içerisinde dört kitap yayınlamıştır ki bunlar onun olgunluk çağı eserleridir. Tepedeki Ev, Tepelerdeki Şeytan, Yalnız Kadınlar Arasında, Ay ve Şenlik Ateşleri.

“Senin dışında kimse var mı? Kendinden ve sanatından başka hiçbir şeyden söz etmiyorsun. Hayatın senden ve oynadığın oyundan ibaret olduğu, dünyanın ne olduğunu henüz anlamadığın o çocukluk haline dönmüş gibisin. Bir şey sona ermek üzere. Peki sonra?”


                                                  constance dowling cesare pavese ile ilgili görsel sonucu

Yukarıda bahsini ettiğim o feci halde aşık olduğu kadın, dönemin ünlü model ve aktrisi olan Amerikalı Constance Dowling' dir. Bu son aşkı da öncekiler gibi tutkulu ve tüketici bir aşktır.

“O, en yalın anlamıyla, şiir benim için. Bunu hissetmemiş olabilir mi?”

Dönemin siyasal çalkantılarıyla ilişkileri ne yazık ki paralellik gösterir ve Dowling, Pavese’ yi terk ederek ülkesine geri döner. Bu ayrılık onu yeniden bunalıma sürükleyerek sonunu hızlandırır.

“1948-1949 ‘ daki mutluluğumun hesabı görüldü. Bu soylu mutluluğun gerisinde şu vardı: Güçsüzlüğüm ve hiçbir şeye bağlanmayışım. Şimdi, kendime göre, girdabın içine girdim: güçsüzlüğümü seyrediyor, onu iliklerimde hissediyorum, beni ezen siyasal sorumluluğu yükleniyorum. Bunun tek bir çözümü var: intihar.”

Günlüğüne son satırlarını yazar ve Torino’ da bir otel odasında uyku hapı ile yaşama uğraşına son verir.


"18 Ağustos 1950
Gizlice en çok korkulan şey hep gerçekleşir sonunda.
Yazıyorum: Ey, Sen, acı. Peki sonra?
Bütün gerekli olan, biraz cesaret.
Acı ne kadar ortaya çıkar ve keskinleşirse, yaşama içgüdüsü o kadar ağır basıyor ve intihar düşüncesi zayıflıyor.
Kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayıf kadınlar yapmıştı bu işi. Alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil.
Tiksiniyorum bütün bunlardan.

Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder